Geride Kalan Sen!
Geride bir sen kaldı, burada, içimde! Atamıyorum! Üstüne gittikçe büyüyor aynılığımız. Üstelik en sinir olduğum yanlarını bırakmışsın, farkına vardıkça daha fazla sinirleniyorum.
Yaz geliyor, gündüzleri hava sıcak diye üstüm ince çıkıyorum. Tam kapıyı kilitlerken, sanki arkamdan sesini duyuyorum. “Bir hırka al bari yanına, üşüyeceksin. Akşam serinler havaya aldanma!” Tekrar açıyorum kapıyı, gidip bir şal alıyorum.
Sevdiğim dizinin en heyecanlı yerinde reklam giriyor. Başlamadan kendime bir kahve yapmak için mutfağa gidiyorum. Salondan biraz kızgın bir tonda seslendiğini duyuyorum: “Ayağına terlik giy!” Geri dönüp, koltuğun kenarında duran terlikleri geçiriyorum ayağıma. Gülümsüyorum!
Gecenin sessizliğinde, içeriden bir çıtırtı geliyor. Sanki sen yataktan kalkıp salona geliyorsun. Saat kim bilir kaç olmuş? Uyku sersemi söyleniyorsun: “Hala çalışıyor musun? Hadi yat artık! Gözlerin bozulacak. Yarın yaparsın. Sen yanımda olmadan derin bir uykuya dalamadığımı biliyorsun.” Aklıma geliyor işte, sanki kapının kenarında duruyorsun. Düşünüyorum da, acaba şimdi nasıl uyuyorsun?
Ne tuhaf, her şey geçiyor! Acılar, üzüntüler, hüzünler, mutluluklar, aşklar, sevgiler, sevgililer, özlem, hepsi bitiyor. Alışkanlıklar kalıyor geriye sadece ama insan kötüye bile alışıyor.
Arada bir çay içiyorum şerefine, yüzümü buruşturarak. Yahu ben çay sevmem ki! Neden yapıyorum? Kahveden sıkıldığımdan değil herhalde, deminde seni arıyorum.
Günler, geceler geçiyor, mevsimler değişiyor. Vakit benim önümde, ben onun ardında koşuyoruz. Zamanın azizliğine uğruyor her şey, sokağıma yeni apartmanlar yapılıyor, komşular gidiyor, yenileri geliyor. Doğumlar, ölümler oluyor. Sanki bir ben duruyorum yerimde, tüm dünya etrafımda dönüşüyor. Sonra birden farkına varıyorum ki, ben de eskisi gibi değilim.
Seninleyken yapmaktan hoşlanmadığım şeyleri yapıyorum. Gittikçe sana benziyorum. Geride bir sen kaldı, bir de sensizlik; ikisine de alışamıyorum.
Candan Ünal